10 Ekim 2011 Pazartesi
Her sabah güneşin doğuşuyla birlikte uyanır, sauna eşofmanlarımı giyer, 1 saat koşumu yapar, evime gelip mısır gevreğimi yer, her sabah koştuğum için terim güzel koksa da banyoya girer, giyinir çıkarım. Güneşin doğuşunu görmek enerjimi artırır, auramı temizler, bilinçaltımı düzenler, bağırsaklarımı çalıştırır, doğaya uyumumu artırır. İşime arabamla giderim. Masamda taze espresso ve Dünya gazetesi hazırdır. Öğlene kadar gazetemi okurken bir yandan da öğleden sonra şirketim için hangi önemli kararları almam gerektiğini düşünürüm. Öğleden sonra da çalışanlarımla 1-2 saatlik toplantı yapıp, onlara burada olduğumu, onları takip ettiğimi hatırlatırken aynı zamanda şirket için önemli kararlar alıyormuş gibi yaparım. Akşam oldu mu katılmam gereken davetlere gider, varsa iş yemeklerine çıkarım. Bienalleri, sanat galerilerini severim. Eserleri anlamam ama etkilenirim. Beyin işçiliği yaptığım ve kimseye hesap vermediğim için pazar sendromuyla, hafta sonu özel programlarla işim yoktur. Cuma cumartesi büyük şirketlerde çalışan yüksek mertebelerdeki elit ve entellektüel arkadaşlarımla takılıp, Pazar sabahları da boğaz kenarında minimum 80 çeşit açık büfe brunch a katılırım. Aşağıdaki manzaradan aşağısı kurtarmaz.
Tabii ki bu ben değilim lan. Sabahları otobüse binmem gereken saatten 10 dakika önce uyanırım. Haldır hüldür hazırlanır, gömleğimin düğmelerini merdivenleri inerken bağlarım. Bazı sabahlar otobüsün arkasından koştuğum olur, günlük sporum da bundan ibarettir. Ama o da leş gibi kokmama sebebiyet verir. Güneşe çıkamam, başım ağrır, hapşururum. Masamda yapılacak işler her zaman vardır. Aynı zamanda fiziksel aktivite gerektiren işlerim de çoktur. Gün boyu hiçbir şey düşünmeden çalışırım. Amacım anı kurtarmaktır. Nadiren kalan boş zamanlarımda Dünya gazetesini okumayı denerim. Normalde gazetenin ekonomi sayfalarını pas geçerim ama şirkette çok havalı gösteriyor. Hiçbir şey de anlamam. Kim karar veriyo lan bu doların artmasına euronun düşmesine der, internetten Posta gazetesini açarım. Akşama kadar pert olurum genellikle. Eve gider inzivaya çekilmek kisvesi altında televizyonun önüne yatar kalırım. Geceleri koltukta uyurum ta ki boyun ağrısı uykumu engelleyene kadar. Sonra yatağıma giderim. Bütün hafta mal gibi geçtiği için, hafta sonu çok eğlenceli, çılgın birşeyler yapmalıyım gibi hissederim. Cumartesi gecesi ve pazar sabahı benim için çok önemlidir. Pazar sabahı 60 çeşit kahvaltımı yapıp çöken ağırlıktan dolayı 3 saat koltukta oturmak isterim.

İşte böyle bir pazar sabahındandı aşağıdaki fotoğraf
İki çeşit kapalı büfeydi menü
Ve araba lastiği manzarası
Bir de tesbih çeken bir adam
Beş lira verdik bir gözleme iki çaya..

0 yorum:

İzleyiciler

Blogger tarafından desteklenmektedir.