2 Eylül 2011 Cuma


 Öğrencilik hayatından iş hayatına çok sert bir geçiş yaptım. Öyle bir geçiş ki bu, cuma günü tezimin sunumunu yaptım, ertesi çarşamba geniş olmasına rağmen her ofis gibi boğucu bir atmosfere sahip E-5 manzaralı bir ofiste bana müdürün kabak gibi karşısında L şeklinde bir masa, laptop ve Nescafe kupası verdiler. İlk günler bütün gün oturdum, internetten gazete okudum ve yavaş yavaş kendimi 'ulan bütün gün oturuyorum bir de üstüne para alıcam, enayi mi bunlar?' diye düşünmekten alıkoyamadım. Ancak, günler geceleri, kupam bulaşık makinesini kovaladıkça, gazete okumak değil, ofiste kıçımı sandalyeye koymak değil, ofise gelemez oldum. İşim gereği, haftanın 2-3 günü, yarım günüm depolarda geçmeye başladı. İlk depoya gitmem gerektiğini söylediklerinde, 'aha ürünün yanına gidiyorum, mesleğimi yapıcam' diye içimi bir çalışma şevki sarsa da, 0 derecedeki soğuk hava deposuna girip burun deliklerimin titremesiyle içimdeki o şevk tuz buz oldu. Neyse ki soğuk depoda çok kalmıyordum ve sıcak havalarda canımın çektiği de oluyordu.

Deponun yetkilisi benim yaşlarımda, uzun kafalı, esmer ve top sakallı biriydi. Top sakalı, zaten uzun olan kafasını daha da uzun gösteriyordu. Davranışlarında, gülüşlerinde ve bakışlarında 'benim burda ne işim var, CEO olacak adamım' der gibi bir hal vardı. Depoya ilk müdürümün lüks arabasıyla gittim. Depo yetkilisinin ismini verdim, adam geldi ve tanıştık. Ürünlerin yanına gidecek 2-3 kiloluk 2 tane strafor koli vardı yanımda, adam onları yüklendi ve ne olduğunu hatırlayamayacağım kadar önemsiz bir konuda çok ciddi ve kritik kararlar alıyormuş gibi bir ciddiyetle konuşarak 0 derecedeki soğuk hava deposuna çıktık. Ben 'Oo ne kadar soğukmuş', 'Vay abi burası cennet', 'Burada çalışan var mı ya?' gibi tepkiler verirken, adam prosedürü tamamladı ve aşağı indik, depodan çıktım ve ofise geri döndüm.
Depoya ikinci gelişim, 3-4 gün sonra oldu ve yine müdürün klas arabasıyla gelmiştim. Depo yetkilisi kapıda karşıladı, yine ilk gün yaptığımız şeylerin aynısını yaptık ancak bu sefer yolda konuşucak konu bulamadık. Soğuk hava deposunda da kendimi tekrara düşmemek için 'Abi buraya ayda ne kadar enerji masrafı gidiyordur?, 'Ürün başına kaç para alıyosunuz?' gibi teknik sorulara yöneldim. Deponun yazıhanesinde çay teklifinde bulundu, reddetmedim. Yolda da konuşamadığımız için çay içerken üstümüzde büyük bir gerginlik vardı. Adam bu seslizliği yıkmak istercesine 'Araba güzelmiş, motor kaç binde?' diye atıldı. O an gerçekte olmasa da, aramızda bir sınıf farkı oluştuğunu sezinledim. Bu suni sınıf farkını yok etmek için büyük bir şevkle 'Müdürün arabası, pek bilmem motor falan, işe de metrobüsle gidiyorum.' dedim. O an, o güne kadar aramızda bulunan bir öküzün kalkıp gittiğini hissettim sanki. 'Abi bir çay daha iç' dedi. Bana ilk kez 'abi' diye hitap ediyordu. 'Kuru kuru gitmiyor ki abi' dedim. Temiz kokan yazıhanesinde sigara içtik. Aramızda Fenerbahçe'nin yaptığı şike, bozuk yollar, metrobüs ve askerlik üzerine sıcak ve sıkı bir muhabbet geçti. Huzurla depodan ayrıldım ve ofise döndüm.
O günden sonra depoya şevkle gittim. Kolileri yukarı çıkarmadan önce yine biraz muhabbet ettik. Çıkmaya karar verdiğimizde kolileri almadı. O almayınca ben yüklendim. O önde, kolilerle ben arkada soğuk havaya çıktık.

Sonraki gidişimde depoya geldim ve 20 dakika yazıhanede bekledim, geç geldi. Bu sefer kolileri taşıdı. Onu takip eden gidişimde, 'Abi naber, nolsun işte koşturuyoruz' muhabbetinden sonra beni oradan birine yönlendirdi, kendisi işinin olduğunu söyleyerek gitti. Ama, kolileri ben taşımadım. Ertesi gün, e-mail atıp stok raporu istedim, dönmedi. Telefonla arayıp hatırlatınca, yolladı. Yavaş yavaş, soğuk havaya kolilerle bir başıma çıkmaya, içeride işleri halletmeye başladım. Nasıl bu hale geldik diye düşündüm, müdürü 'Yaa o depodakiler bir acayip' gibisinden işlemeye çalıştım, oralı olmadı. Nihayetinde, her Türk insanın en son yaptığı gibi suçu kendimde aradım, adamla kanka olduğum için kendime kızdım.
İş hayatındaki ilk dersimi böyle çıkardım.

Şimdilerde, şirketteki en yakınım finans müdürünün 'Hacı bu para sana fazla değil mi, sana bunun yarısı yeter lan, bekar adamsın.' demesinden  korkuyorum.




0 yorum:

İzleyiciler

Blogger tarafından desteklenmektedir.